Soğuk bir kış sabahı uyandığımda pencereden gözüken o bembeyaz örtü, yüzümüzde tatlı bir tebessüm oluşuyor. Ağaçlar, yollar, arabalar, çatılar… Baktığım bembeyaz tertemiz bir örtüyle kaplanmış. Şehrin yoğunluğu ve stresi gitmiş; yerine huzur veren büyülü bir kartpostal gelmiş gibi hissederim.
İçimde büyüttüğüm masum çocukla o kartpostalın bir parçası olmak için atarım kendimi o bembeyaz dünyanın içine. Peki, bu sanatsal dünyaya girerken hiç düşündüm mü; renksiz olan buz kristallerinden oluşan kar, neden beyaz renkte görünür? Hayat neden sefaff ve nesnel değil diye?
Bunu daha iyi anlayabilmek için birlikte gördüğümüz ışınların nasıl hayatımızı renkli hale geldiğini inceleyelim:
Cisimler, yansıttıkları ışığın renginde görünür gözlerimize. Örneğin mavi bir kitap; beyaz ışığın kendi içinde barındırdığı mavi rengini gözümüze yansıtır ve biz kitabı mavi olarak görürüz. Başka bir örnekte ise siyah kitabı ele alalım: Siyah, hiçbir şekilde ışığı barındırmaz ve de yansıtmaz. Bu durumdan ötürü biz siyah olarak görürüz. Bir cismin beyaz renkte olması ise bütün renkteki ışıkların cisim tarafından yansıtılmasından kaynaklanır. Beyaz özel bir renktir. Temel ışık renkleri bir araya geldiğinde beyaz rengini oluşturur.
Her kar tanesi çok sayıda buz kristalinden oluşmaktadır. Her kristalin de birden çok yüzeyi vardır. Gelen ışık, sürekli bu yüzeylerden yansıyarak hareket eder. Karın içindeki bu kristaller, tüm dalga boylarındaki ışığı bu şekilde yansıtırlar ve ışığı kesinlikle soğutmazlar. Güneşten gelen beyaz ışık ise kar tanelerinin üstüne geldiği gibi gider. Tüm renkler aynı bu şekilde yansıma yapacağından kar, beyaz renkte görünür. Ki güneş ışınlarını da ele alacak olursak; bütün dalga boylarındaki ışık ışınlarını içerir.
Buradan yola çıkarak güneşte bulunan ışık ışınları birleşirler ve yansıma yaparak kara beyaz rengini verirler. Kısacası kar tanecikleri ışığı soğurmaz ve defalarca kristalin içinden geri yansır. Ve güneşten gelen tüm ışınlar bir araya gelerek beyaz rengi oluştururlar. Kar da beyaz görünür.bizler için.