Kafka’nın “Dönüşüm” adlı kısa romanını yıllar önce okudum. Romanı nasıl ürpererek, bir solukta okuduğumu unutmadım. Yazar, bir insanın bir sabah yatağından bir böcek olarak uyanışı ve o andan itibaren bir böcek olarak fiziksel dönüşümü, insan olarak alıştığı uzuvlarının yerini yeni uzuvlarının alması, böcek olarak uyandığı ilk sabahında yattığı yataktan zemine, parke üzerine inmesinden başlayarak yaşadıklarını öyle etkili tasvir etmiş ki, adeta onun dönüşümünü ben yaşamışım gibi tüylerim ürpererek okumuştum.
Böcekleri kimse sevmez, pislik olarak görürüz ve onlardan tiksiniriz. Gecede 100 tane yumurtlayan böceklerle veya haşerelerle baş edemeyince haşere ilaçlama ya da böcek ilaçlama firmaları çare olur. Onlardan kurtulduğumuzda da çok rahatlarız. Bu oldukça doğal, zira gerçekten her yere girip çıkan ve çok üreyen bu varlıların olduğu yerde temizlik ve hijyen mümkün değildir. Böcek, haşere deyince hepimizin aklına bunlar gelir. Kafka’nın Dönüşüm romanında birden biz bir böcek gözüyle dünyayı görmeye başlarız.
Kafka’nın şizofreni olduğunu okuduğumda, dönüşüm eserinde bir böceğe dönüşümünü anlatışındaki başarısını bu hastalığına bağlamıştım. Şizofrenler de öldürülme korkusu baskındır. Bir böceğin ezilme, öldürülme korkusu var mı bilmiyorum ama Kafka bu eserinde bu iki duyguyu çok iyi vermiş. Asıl anlattığı eserin yabancılaşma kavramıdır. Söz gelimi aile bireyleri arasındaki yabancılaşmayı buluruz bu eserde. Edebiyat tarihinde yeri tartışmasızdır, bu eserin. Okumanızı salık veririm.